O mnie
- Turkey
- Dołączył prawie 7 lat temu
- education, language, novel
- Trados Studio 2017
- blended learning, recognition, explanation, Training, emotional, Society, trends, stated, donations, corporations, based, cited, weeks, year, stage, child, toddler, interaction, relationships, interact
Disciplined, always on time, detailed and professional. Eight years of experience in english teaching to students 12-18 ages. I am in command of education, language and language acquisition.
65
Jednostki tłumaczeniowe
60
Terminy
Główne dziedziny specjalizacji
education
children
psychology
novel
other
Moje dokumenty
Przykładowe tłumaczenie Technical Documentation
Technical Documentation Przykładowe tłumaczenie
Tekst źródłowy (English) | Tekst docelowy (Turkish) |
---|---|
Unicode is an industry standard whose goal is to provide the means by which text of all forms and languages can be encoded for use by computers through a single character set. | Unicode, amacı bilgisayarların kullanımı için tek bir karakter takımıyla tüm şekil ve dillerdeki metinlerin kodlanabilmesi için araç sağlamak olan bir endüstri standardıdır. |
Originally, text-characters were represented in computers using byte-wide data: each printable character (and many non-printing, or "control" characters) were implemented using a single byte each, which allowed for 256 characters total. | Aslında, bilgisayarlarda metin karakterleri bit genişliğinde data kullanarak kullanarak gösterilir. Bit genişliğinde datada her bir yazılabilir karakter ( ve bir çok yazılamayan ya da kontrol karakterleri) tek bir bit kullanarak oluşturulur ve böylece toplamda 256 karaktere olanak sağlar. |
However, globalization has created a need for computers to be able to accommodate many different alphabets (and other writing systems) from around the world in an interchangeable way. | Ancak küreselleşme dünyanın her yerinden bir çok farklı alfabenin (ve diğer yazı sistemlerinin) birbiriyle değişimli olarak kullanımını sağlayabilecek bilgisayarlara yönelik bir ihtiyaç yarattı. |
The old encodings in use included ASCII or EBCDIC, but it was apparent that they were not capable of handling all the different characters and alphabets from around the world. | Kullanımdaki eski kodlamalar ASCII ya da EBCDIC içeriyordu ama dünyadaki bütün farklı alfaba ve karakterlerle baş edebilecek nitelikte olmadıkları açıkça görülüyordu. |
The solution to this problem was to create a set of "wide" 16-bit characters that would theoretically be able to accommodate most international language characters. | Bu sorunun çözümü teoride uluslararası dil karakterlerinin çoğunluğunu barındırabilmesi beklenen 16 bit genişliğinde bir karakter kümesi yaratmaktı. |
This new charset was first known as the Universal Character Set (UCS), and later standardized as Unicode. | Bu yeni karakter kümesi ilk olarak Evrensel Karakter Kümesi (Universal Character Set -UCS) olarak tanındı ve daha sonra Unicode olarak standartlaştı. |
However, after the first versions of the Unicode standard it became clear that 65,535 (216) characters would still not be enough to represent every character from all scripts in existence, so the standard was amended to add sixteen supplementary planes of 65,536 characters each, thus bringing the total number of representable code points to 1,114,112. | Ancak Unicode standardının ilk versiyonlarından sonra, 65,535 (216) karakterin var olan tüm dillerdeki her bir karakteri temsil etmek için hala yetersiz olduğu açıkça belli oldu. Bu yüzden standart 65,536 karakterin her birine 16 tamamlayıcı düzlem eklenerek düzeltildi. Böylece temsil edilen kod noktaları 1,112,114'e gelmiş oldu. |
To this date, less than 10% of that space is in use. | Bu tarihe kadar, bu alanından %10'undan daha azı kullanımdadır. |
Przykładowe tłumaczenie Novel
Novel Przykładowe tłumaczenie
Tekst źródłowy (English) | Tekst docelowy (Turkish) |
---|---|
Royston shrugged. | Royston omuzlarını silkti. |
"It is supposed to make me a man of vigor, with red corpuscles and a need for cold shower baths. Actually, there is nothing wrong with me. I was simply born to sit and watch while great louts like you run and wrestle and climb and sweat." | "Beni kırmızı kan hücreleriyle dolu ve soğuk duşlara ihtiyaç duyan dinç bir adam yapması gerekirdi. Aslında bende bir yanlışlık yok. Ben sadece oturup senin gibi koca hödüklerin koşmasını, güreşmesini, tırmanmasını ve terlemesini izlemek için doğmuşum." |
He shifted his gaze to the peak, now a dark silhouette against the ice-clear stars. | Bakışlarını zirveye çevirdi, şimdi berrak buzun karşısında karanlık bir siluet baş rolü oynuyordu. |
"There, the light shows again." | "İşte, ışık tekrar görünüyor." |
Slowly the red glow progressed along a cliff face, much higher than it had before. | Yavaşça, kızıl parıltı dik yamaç boyunca öncekinden çok daha yükseğe ilerledi. |
For minutes it moved along steadily, then faded. | Dakikalarca sabit bir şekilde hareket etti ve sonra solup gitti. |
"That thing," said Evers suddenly, "was goin' along Fifth Avenue. Spooks don't need a route of ascent, even up Precipice. All of a sudden, the lights of Precipice Peak are gettin' solid. I got a feelin' they'll leave sign." | "O şey" dedi Evers aniden "Beşinci cadde boyunca gidiyordu. Hayaletlerin çıkış rotasına ihtiyacı yoktur, Precipice'in tepesine bile olsa. Aniden, Precipice Tepesinin ışıkları katılaşıyor. İçimde bir his var, geride işaret bırakacaklar." |
"Sign?" | "İşaret mi?" |
Royston's voice went up in the darkness. | Royston'un sesi karanlıkta yükseldi. |
There was the familiar pause, then Royston's satisfied tone: "Ah, yes, traces." | Tanıdık bir duraklama oldu ardından Royston'nun hoşnut sesi: "Ah, evet, izler." |
"Right—traces, tracks, spoor. Only mystery about those lights is, we don't know who makes them. But they're gettin' to be a tourist attraction. Maybe that's a lead." | Doğru-- kalıntılar,izler, hayvan ayak izi. Bu ışıklar hakkındaki tek gizem onları kimin yaptığını bilmememizdir.Ama giderek turistlerin cazibe odağı oluyor. Belki bu bir başlangıç olabilir. |
"How many trips have there been up Precipice this season?" | "Precipice'e bu sezon kaç tur yapıldı?" |
Royston queried softly. | Royston hafifçe sorguladı. |
Przykładowe tłumaczenie Psychology
Psychology Przykładowe tłumaczenie
Tekst źródłowy (English) | Tekst docelowy (Turkish) |
---|---|
Early childhood is a stage in human development. | Erken çocukluk insan gelişiminde bir safhadır. |
It generally includes toddlerhood and some time afterwards. | Genellikle çocuğun yürümeye başladığı dönemi ve sonrasını kapsar.. |
Play age is an unspecific designation approximately within the scope of early childhood. | Oyun çağı yaklaşık olarak erken çocukluk dönemine denk gelen belirsiz bir tanımlamadır. |
Some age-related development periods and examples of defined intervals are: newborn (ages 0–5 weeks); infant (ages 5 weeks – 1 year); toddler (ages 1–3 years); preschooler (ages 3–5 years); school-aged child (ages 5–12 years); adolescent (ages 13–19). | Yaşa bağlı gelişim dönemleri ve tanımlanan aralıkların örneklerinden bazıları şöyledir: yeni doğan(0-5 hafta), bebeklik( 5 hafta-1 yaş), yürüme dönemi( 1-3 yaş), okul öncesi dönem (3-5 yaş), okul çağı( 5-12 yaş), ergenlik( 13-19 yaş) |
Infants and toddlers experience life more holistically than any other age group. | Bebeklik ve yürüme döneminde çocuklar diğer yaş gruplarına oranla hayatı daha çok bir bütün olarak deneyimlerler. |
Social, emotional, cognitive, language, and physical lessons are not learned separately by very young children. | Sosyal, duygusal, bilişsel, dilsel ve fiziksel öğeler küçük çocuklar tarafından ayrı ayrı öğrenilmez. |
Adults who are most helpful to young children interact in ways that understand that the child is learning from the whole experience, not just that part of the experience to which the adult gives attention. | Küçük çocuklara en fazla yardımı dokunan yetişkinler çocuğun yetişkinin dikkatini verdiği deneyimin sadece bir bölümünden değil bütününden öğrendiğini anlayarak etkileşime geçenlerdir. |
The most information learned occurs between birth and the age of three, during this time humans develop more quickly and rapidly than they would at any other point in their life. | En çok bilginin öğrenildiği dönem doğumdan üç yaşına kadar geçen dönemdir. Bu süre zarfında insanlar hayatlarının her hangi bir noktasında olabileceğinden çok daha hızlı ve seri bir şekilde gelişirler. |
Love, affection, encouragement and mental stimulation from the parents or guardians of these young children aid in development. | Bu dönemde ebeveyn ya da ilgilenen kişilerden gelen sevgi, şefkat, cesaretlendirme ve zihinsel uyaranlar çocukların gelişimlerine yardım eder. |
At this time in life, the brain is growing rapidly and it is easier for information to be absorbed; parts of the brain can nearly double in a year. | Yaşamın bu döneminde, beyin hızlıca büyümektedir ve bilginin özümsenmesi daha kolaydır; bir yıl içinde beynin bölümleri neredeyse iki katına çıkar. |
During this stage, children need vital nutrients and personal interaction for their brain to grow properly. | Bu safhada, beyinlerinin düzgün bir şekilde gelişmesi için çocuklar besleyiciliği yüksek yiyeceklere ve kişisel etkileşime ihtiyaç duyarlar. |
Children's brains will expand and become more developed in these early years. | Bu erken çocukluk yıllarında çocukların beyinleri büyüyecek ve daha gelişmiş bir hale gelecektir. |
Although adults play a huge part in early childhood development, the most important way children develop is interaction with other children. | Erken çocukluk gelişim döneminde yetişkinler çok büyük bir rol oynamasına rağmen, çocukların gelişimi için en önemli yol diğer çocuklarla etkileşimidir. |
Children develop close relationships with the children they spend a large period of time with. | Çocuklar beraber uzun zaman geçirdikleri diğer çocuklarla yakın ilişkiler kurarlar. |
Close relationships with peers develop strong social connections that can be transferred later in life, even children at an early age have a preference of whom they want to interact with or form friendships with. | Yaşıtlarıyla kurdukları yakın ilişkiler hayatın sonraki dönemlerine aktarılabilen güçlü sosyal bağlar geliştirir. Erken yaşlardaki çocukların bile kiminle arkadaşlık kuracağı ya da kiminle etkileşime geçmek isteyeceğine dair tercihleri vardır. |
Howes (1983) research suggested that there are distinctive characteristics of friendships, for infants, toddler and pre-school aged children. | Howes (1983) araştırması yeni doğan, yürüme dönemindeki ve okul öncesi dönemdeki çocukların arkadaşlıklarında ayırt edici özellikler olduğunu önermektedir. |
Przykładowe tłumaczenie Education
Education Przykładowe tłumaczenie
Tekst źródłowy (English) | Tekst docelowy (Turkish) |
---|---|
Blended Learning has been around for many years, but the name has changed as the uses and recognition have increased. | Harmanlanmış Öğrenme yıllardır mevcuttur ancak tanınırlığı ve kullanımı artıkça ismi de değişmiştir. |
Many people may be using a form of blended learning in lessons and teaching, but may not realize it or be able to give it an actual name. | Bir çok insan harmanlanmış öğrenmenin bir şeklini derslerde ve eğitimde farkında olmadan ya da asıl ismini bilmeden kullanıyor olabilir. |
Blended learning is something that is used in the world of education as well as the world of business. | Harmanlanmış öğrenme iş dünyasında olduğu kadar eğitim dünyasında da olan bir şeydir. |
Blended learning is not a new concept, but may be a new term to many users. | Harmanlanmış öğrenme yeni bir kavram değildir ama bir çok kullanıcı için yeni bir terim olabilir. |
Below is a list and explanation of just a few of the more common, but older, names of blended learning. | Harmanlanmış öğrenmenin daha yaygın ancak daha eski isimlerinden bir kaçının açıklaması ve listesi aşağıdadır. |
"You may hear blended learning described as “integrated learning”, “hybrid learning”, “multi-method learning” (Node, 2001). "The term "blended learning" is being used with increasing frequency in both academic and corporate circles. | Harmanlanmış öğrenmenin "bütüncül öğrenme", "hibrid öğrenme" ,"multi-metot öğrenme" olarak adlandırıldığını duyabilirsiniz. (Node, 2001). Harmanlanmış öğrenme terimi hem akademik hem de kurumsal çevrelerde artan bir sıklıkla kullanılmaktadır. |
In 2003, the American Society for Training and Development identified blended learning as one of the top ten trends to emerge in the knowledge delivery industry" (cited in Rooney, 2003) (Graham, 2004). | 2003'te Amerikan Eğitim ve Gelişim Topluluğu harmanlanmış öğrenmeyi bilgi dağıtım endüstrisinde ortaya çıkacak ilk on eğilimden bir olarak tanımlamıştır. (alıntıl- Rooney, 2003)(Graham,2004) |
Przykładowe tłumaczenie Medicine
Medicine Przykładowe tłumaczenie
Tekst źródłowy (English) | Tekst docelowy (Turkish) |
---|---|
Carpal tunnel syndrome is a painful condition caused by compression of a key nerve in the wrist. | Karpal tünel sendromu bilekteki önemli sinirlerden birinin sıkışması sonucu oluşan ağrılı bir durumdur. |
It occurs when the median nerve, which runs from the forearm into the palm of the hand, becomes pressed or squeezed at the wrist. | Ön koldan avuç içine kadar uzanan orta sinirin bilekte bastırılması ya da sıkıştırılması sonucu oluşur. |
Symptoms usually start gradually, with pain, weakness, or numbness in the hand and wrist, radiating up the arm. | Semptomlar genellikle kademeli olarak ilerler: ağrı, zayıflık, elde ve bilekte uyuşma, kolun yukarısına doğru yayılma. |
As symptoms worsen, people might feel tingling during the day, and decreased grip strength may make it difficult to form a fist, grasp small objects, or perform other manual tasks. | Semptomlar kötüleştikçe, kişi gün boyunca karıncalanma hissedebilir ve azalan kavrama gücü yumruk yapmayı, küçük nesneleri kavramayı ya da elle yapılan diğer işleri gerçekleştirmeyi zorlaştırabilir. |
In some cases no direct cause of the syndrome can be identified. | Bazı durumlarda sendromun doğrudan bir sebebi bulunamayabilir. |
Most likely the disorder is due to a congenital predisposition - the carpal tunnel is simply smaller in some people than in others. | Büyük olasılıkla bozukluk doğuştan bir yatkınlık sebebiyle ortaya çıkar.Bazı insanlarda karpal tünel diğerlerine nazaran daha küçüktür. |
The risk of developing carpal tunnel syndrome is especially common in those who preform repetitive work tasks, such as assembly line work. | Karpal tünel sendromunun oluşma riski özellikle montaj işi gibi tekrarlayan işler yapanlarda fazladır. |
Carpal tunnel syndrome is also associated with pregnancy and diseases such as diabetes, thyroid disease, or rheumatoid arthritis. | Karpal tünel sendromu ayrıca hamilelik ve diabet, tiroid ya da romatoit artrit gibi hastalıklarla da ilişkilidir. |
Initial treatment generally involves resting the affected hand and wrist for at least 2 weeks, avoiding activities that may worsen symptoms, and immobilizing the wrist in a splint to avoid further damage from twisting or bending. | İlk tedavi genellikle etkilenen eli ve bileği en az iki hafta dinlendirmeyi , semptomları kötüleştirebilecek aktivitelerden kaçınmayı ve incinme ve burkulmanın olası hasarlarını önlemek için bileği atelle sabitlemeyi içerir. |
Nonsteroidal anti-inflammatory drugs, such as aspirin, ibuprofen, other nonprescription pain relievers, and oral steroids (prednisone) may ease pain. | Aspirin,ibuprofen gibi nonsteroid antiinflamatuvar ilaçlar, diğer reçetesiz ağrı kesiciler ve ağızdan alınan steroidler (prednizon) ağrıyı yatıştırabilir. |
Steroid injections can also be used to alleviate the swelling and pressure on the median nerve. | Ayrıca steroid enjeksiyonları da orta sinir üzerindeki şişlik ve baskıyı hafifletmek için kullanılabilir. |
For more severe cases of carpal tunnel syndrome, open carpal tunnel release surgery or endoscopic carpal tunnel release may be recommended. | Karpal tünel sendromunun daha ciddi vakalarında, açık karpal tünel açma operasyonu ya da endoskopik karpal tünel açma tavsiye edilebilir. |
Przykładowe tłumaczenie Education
Education Przykładowe tłumaczenie
Tekst źródłowy (English) | Tekst docelowy (Turkish) |
---|---|
Technology plays an increasingly significant role in improving access to education for people living in impoverished areas and developing countries. | Teknoloji maddi olanakları kısıtlı bölgelerdeki ve gelişmekte olan ülkelerdeki insanların eğitime erişimini sağlamakta önemi giderek artan bir rol oynamaktadır. |
Charities like One Laptop per Child are dedicated to providing infrastructures through which the disadvantaged may access educational materials. | Her Çocuğa bir Laptop gibi dernekler kendilerini dezavantajlı insanların eğitim materyallerine ulaşabileceği altyapılar sağlamaya adamıştır. |
The OLPC foundation, a group out of MIT Media Lab and supported by several major corporations, has a stated mission to develop a $100 laptop for delivering educational software. | MIT Media Lab'dan bir grubun oluşturduğu ve bir çok büyük kurum tarafından desteklenen OLPC Vakfının eğitim yazılımlarının kullanılabilmesi için 100 dolarlık bir laptop geliştirmeye yönelik bilinen bir misyonun vardır. |
The laptops were widely available as of 2008. | 2008 itibariyle laptoplar yaygın bir şekilde kullanımdaydı. |
They are sold at cost or given away based on donations. | Maliyetine satılıyor ya da bağış olarak hibe ediliyorlar. |
In Africa, the New Partnership for Africa's Development (NEPAD) has launched an "e-school program" to provide all 600,000 primary and high schools with computer equipment, learning materials and internet access within 10 years. | Afrika'da, Afrika'nın Gelişimi için Yeni Ortaklık (NEPAD); 600,000 ilk ve ortaöğretim okulunun tamamına 10 yıl içinde bilgisayar ekipmanı, öğrenme materyalleri ve İnternet erişimi sağlamak için bir e-okul programı başlattı. |
An International Development Agency project called nabuur.com, started with the support of former American President Bill Clinton, uses the Internet to allow co-operation by individuals on issues of social development. | Eski Amerikan Başkanı Bill Clinton'ın desteğiyle başlayan Uluslararası Gelişim Ajansının bir projesi olan nabuur.com bireylerin sosyal gelişim konularında işbirliği yapmasını sağlamak için interneti kullanmaktadır. |
India is developing technologies that will bypass land-based telephone and Internet infrastructure to deliver distance learning directly to its students. | Hindistan yerel telefon ve internet altyapısına takılmadan öğrencilerine direkt olarak uzatan eğitim verebilmek için teknolojiler geliştirmektedir. |
In 2004, the Indian Space Research Organisation launched EDUSAT, a communications satellite providing access to educational materials that can reach more of the country's population at a greatly reduced cost. | 2004'te Hint Uzay Araştırma Organizasyonu ülke nüfusunun çoğunluğunun oldukça düşük bir maliyetle ulaşabileceği eğitim materyallerine erişim sağlayan bir iletişim uydusu olan EDUSAT'ı fırlattı. |
Moje doświadczenie
Doświadczenie
1 rok.
Wykształcenie
- 2010 Graduate (Other) w Hacettepe University
Turkey
dostępny/a Dzisiaj
November 2024
Sun. | Mon. | Tues. | Wed. | Thurs. | Fri. | Sat. |
---|---|---|---|---|---|---|
27
|
28
|
29
|
30
|
31
|
1
|
2
|
3
|
4
|
5
|
6
|
7
|
8
|
9
|
10
|
11
|
12
|
13
|
14
|
15
|
16
|
17
|
18
|
19
|
20
|
21
|
22
|
23
|
24
|
25
|
26
|
27
|
28
|
29
|
30
|
Ostatnia aktywność
Przetłumaczył(a) 12 jednostek/ki tłumaczeniowych/e
z dziedzin: medicine, medical and medical (health care)
Para językowa: English - Turkish
Feb 06, 2018
Przetłumaczył(a) 8 jednostek/ki tłumaczeniowych/e
z dziedzin: technical documentation, technical and technology
Para językowa: English - Turkish
Feb 05, 2018
Przesłał(a) 18 terminy/ów
z dziedzin: psychology and children
Para językowa: English - Turkish
Feb 05, 2018
Przetłumaczył(a) 16 jednostek/ki tłumaczeniowych/e
z dziedzin: psychology and children
Para językowa: English - Turkish
Feb 05, 2018
Przetłumaczył(a) 13 jednostek/ki tłumaczeniowych/e
z dziedziny novel
Para językowa: English - Turkish
Feb 05, 2018